24 Ocak 2012 Salı

Bilginin elini tutmak





   * İçimde ağlamış bütün çocukların ananesi Nezahat’e! Gönlüne bir katre olsun!


“Vahşi hayat ve vahşi kadın, ikisi de soyu tükenmekte olan türler.”
           

Günlerdir boynum ve omurgalarımdaki ağrılarla yatakta ne denli huzursuz, uykusuz ve kendi doğama uzak olduğumu düşünüyorum. Bir tarafta kendimi Türk hekimlerine emanet etme “doğruluğu”, öbür tarafta sınıkçı, ebe kadın ananem. Bir yanda kadim bilgileri stoklayıp tekel oluşturmuş ve doğanın tüm dengelerinin bozulmasıyla kendine hayatın içerisinde mucizevî bir pay biçerek yükselen, yükseldikçe sömüren, sömürdükçe gelişen, geliştikçe çarklarının arasında insanı, hayvanı, yaşamı ve dahi can adına her var oluşu özünden yaralayan ve hümanizm ile yükselen değer olan tıp ve “sır” küpü ilaçları; bir yanda iki çiçek bir kök ile acı suları içirirken saçlarımı okşayan ananem.
Ananem; Abant’ın eteğinde Hacer Gadın, Toros dağlarında yaşayan Garıbey Hatice, Muğla’da Yörük kadını Sultan Hatun, Trabzon’da Pembecik, Çanakkale’de Zilçe Mari, bir diğeri Çin’de öteki Meksika’da ve dahi Afrika’da…
“Yaşlı olan, bilen, içimizdedir. Kadınların en derin ruh- pisişeside, kadim ve canlı vahşi Benlikte serpili gelişir” diyor Clarissa P. Estés Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabının bir bölümünde. Çocukluğumdan sahneler uçuşmaya başlıyor, eteğine tutunup dağ bayır gezmelerimiz…

- Bu mantarı yersen gözlerinden can fışkırır, yanakların al al olur ama eğer bunu yersen gönlün uyuşur dünyanın en güçlüsü olduğunu zannedersin, tanrı kadar güçlü…
-  Cevizin yeşil kabuğunu kınaya koyarsın, sakla onları…
-  Al, em şu söğüdün dalını, baş ağrın falan kalmaz birazdan…

Doğumlar…
- Göbek ipi ince olsun ki büyüyünce çirkin durmasın…
- Ayakta doğur, seni üzmez hemen gelir…
- Getir hemen tuzlayalım ki hasta olmasın… ha iğne ile iplik de getir, delelim kulaklarını, canı acımaz şimdi…    

Artık doğurmak istemeyen kadınlar…
- Şapı erit suda, yıka içini de döl tutmasın…
- Ah be kızım, ebegümeci kökü bulmak lazım sana, nasıl büyütürsün altıncıyı da…
- Meşe dalıyla koparmak lazım günahsızın bağını, için irin tutmasın…

Aşık olmalar…
-koynuna menekşe doldur, kokundan bilir seni, tezden kavuşursun…
- zeytin gözlü kızıma zeytin çekirdeğinden çakır gözü kızıma ardıç tohumundan, takında göreyim boynunuza…
- saça şimşir tarak, ele ipli kına, göze kara sürme, aşka biraz gülme gerek…

 Kendi doğumlarına dair bana masal gibi gelen öyküler, yumurtaya yatma zamanı geldiğinde, hindinin altına hem kendi hem de kaz, tavuk ve ördek yumurtalarını bir koyması, her düşüp kendimi yaraladığımda buram buram soğan kokmalarım, sabun ve yumurtadan yapılma alçılarla onarılan yaramaz kollarım, yarısı vişne yarısı kiraz aşılı ağaçlar, âşık kedilerin ve cümle hayvanların hikâyeleri, cemreleri bekleyen toprağın söylenceleri, cevaplar, gülmeler, yaşamaklar… Her sorunda başkalaşan, başkalaştıkça yaşamla ölüm arasına doğadan ağlarını ören kadınlar.
Şimdi modern dünyanın hepimiz gibi beni de kapattığı şu beton evde; toplumsal kadın rollerinin, analıkla anaçlığın, dirayetle iktidarın, bilim ile bilginin ve dahi bedenin serim ve sağlamasını yapmaya çalıştım bir dönemde tesadüf olmasa gerek bunları yeniden ve yeniden anımsam. Sorulan her soru içimizde pusuya yatmış yaşlı bilge bir kadının gölgesi sanki, tüm olağanlığıyla varılmış bir yoldan içimize seslenen… Hiçbir çarkın parçası, hiçbir dişlinin parçaladığı, hiçbir yükselenin kölesi olamayacak kadar doğal ve vahşi insan doğası ve kadim bilgileri sanki insanı ayakta tutan.
Farkındayım ve mutluyum ki bu yazıyla hiçbir şey üzerine yeni bir şey söylemişliğim yok, uzman olmamanın mutluluğuyla, farkında olduğumuzun altının çizilmesidir çabam biraz, çünkü “ Zaman içinde kadına özgü içgüdüsel doğanın yağmalandığına, bastırıldığına ve ezildiğine tanık olduk.”  Çünkü doğrusal zamanda çağlarla bölümlendikçe “geliştik” bildik. Çünkü “Tarih boyunca Vahşi Kadın’ın ruhsal toprakları yağmalanıp yakılmış, buldozerlerle düzlenmiş ve başkalarını memnun etmek üzere doğal döngüleri, doğal olmayan ritimlere büründürülmüştür.”· En çok da buna tanık olduk. Tanık olduk çünkü omurgasızlığı ağrıyan şehrin tüm yükünü omurgamızda bildik…



                                         Moria Pia
                                                        2009 Çanakkale







· tüm alıntılar:
 Clarissa P. Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar, Ayrıntı Yayınları, 2004, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

UZUN SAP

Sol ayağıma de ki Delile… I.                      PERDELİ sen bana dokunduğunda Venedik’te bir çan zincirlerinden boşalıp sokaklarda ...