* İçimde ağlamış bütün çocukların ananesi Nezahat’e!
Gönlüne bir katre olsun!
“Vahşi
hayat ve vahşi kadın, ikisi de soyu tükenmekte olan türler.”
Günlerdir
boynum ve omurgalarımdaki ağrılarla yatakta ne denli huzursuz, uykusuz ve kendi doğama uzak olduğumu düşünüyorum. Bir tarafta kendimi Türk hekimlerine emanet
etme “doğruluğu”, öbür tarafta sınıkçı, ebe kadın ananem. Bir yanda kadim
bilgileri stoklayıp tekel oluşturmuş ve doğanın tüm dengelerinin bozulmasıyla
kendine hayatın içerisinde mucizevî bir pay biçerek yükselen, yükseldikçe
sömüren, sömürdükçe gelişen, geliştikçe çarklarının arasında insanı, hayvanı,
yaşamı ve dahi can adına her var oluşu özünden yaralayan ve hümanizm ile
yükselen değer olan tıp ve “sır” küpü ilaçları; bir yanda iki çiçek bir kök ile
acı suları içirirken saçlarımı okşayan ananem.
Ananem;
Abant’ın eteğinde Hacer Gadın, Toros dağlarında yaşayan Garıbey Hatice,
Muğla’da Yörük kadını Sultan Hatun, Trabzon’da Pembecik, Çanakkale’de Zilçe
Mari, bir diğeri Çin’de öteki Meksika’da ve dahi Afrika’da…
“Yaşlı
olan, bilen, içimizdedir. Kadınların en derin ruh- pisişeside, kadim ve canlı
vahşi Benlikte serpili gelişir” diyor Clarissa P. Estés Kurtlarla Koşan
Kadınlar kitabının bir bölümünde. Çocukluğumdan sahneler uçuşmaya başlıyor,
eteğine tutunup dağ bayır gezmelerimiz…
- Bu
mantarı yersen gözlerinden can fışkırır, yanakların al al olur ama eğer bunu
yersen gönlün uyuşur dünyanın en güçlüsü olduğunu zannedersin, tanrı kadar
güçlü…
- Cevizin yeşil kabuğunu kınaya koyarsın, sakla
onları…
- Al, em şu söğüdün dalını, baş ağrın falan
kalmaz birazdan…
Doğumlar…
- Göbek
ipi ince olsun ki büyüyünce çirkin durmasın…
- Ayakta
doğur, seni üzmez hemen gelir…
- Getir
hemen tuzlayalım ki hasta olmasın… ha iğne ile iplik de getir, delelim
kulaklarını, canı acımaz şimdi…
Artık
doğurmak istemeyen kadınlar…
- Şapı
erit suda, yıka içini de döl tutmasın…
- Ah be
kızım, ebegümeci kökü bulmak lazım sana, nasıl büyütürsün altıncıyı da…
- Meşe
dalıyla koparmak lazım günahsızın bağını, için irin tutmasın…
Aşık
olmalar…
-koynuna
menekşe doldur, kokundan bilir seni, tezden kavuşursun…
-
zeytin gözlü kızıma zeytin çekirdeğinden çakır gözü kızıma ardıç tohumundan,
takında göreyim boynunuza…
- saça
şimşir tarak, ele ipli kına, göze kara sürme, aşka biraz gülme gerek…
Kendi doğumlarına dair bana masal gibi gelen
öyküler, yumurtaya yatma zamanı geldiğinde, hindinin altına hem kendi hem de
kaz, tavuk ve ördek yumurtalarını bir koyması, her düşüp kendimi yaraladığımda
buram buram soğan kokmalarım, sabun ve yumurtadan yapılma alçılarla onarılan
yaramaz kollarım, yarısı vişne yarısı kiraz aşılı ağaçlar, âşık kedilerin ve
cümle hayvanların hikâyeleri, cemreleri bekleyen toprağın söylenceleri,
cevaplar, gülmeler, yaşamaklar… Her sorunda başkalaşan, başkalaştıkça yaşamla
ölüm arasına doğadan ağlarını ören kadınlar.
Şimdi
modern dünyanın hepimiz gibi beni de kapattığı şu beton evde; toplumsal kadın
rollerinin, analıkla anaçlığın, dirayetle iktidarın, bilim ile bilginin ve dahi
bedenin serim ve sağlamasını yapmaya çalıştım bir dönemde tesadüf olmasa gerek
bunları yeniden ve yeniden anımsam. Sorulan her soru içimizde pusuya yatmış
yaşlı bilge bir kadının gölgesi sanki, tüm olağanlığıyla varılmış bir yoldan
içimize seslenen… Hiçbir çarkın parçası, hiçbir dişlinin parçaladığı, hiçbir
yükselenin kölesi olamayacak kadar doğal ve vahşi insan doğası ve kadim
bilgileri sanki insanı ayakta tutan.
Farkındayım
ve mutluyum ki bu yazıyla hiçbir şey üzerine yeni bir şey söylemişliğim yok, uzman
olmamanın mutluluğuyla, farkında olduğumuzun altının çizilmesidir çabam biraz,
çünkü “ Zaman içinde kadına özgü içgüdüsel doğanın yağmalandığına, bastırıldığına
ve ezildiğine tanık olduk.” Çünkü
doğrusal zamanda çağlarla bölümlendikçe “geliştik” bildik. Çünkü “Tarih boyunca
Vahşi Kadın’ın ruhsal toprakları yağmalanıp yakılmış, buldozerlerle düzlenmiş
ve başkalarını memnun etmek üzere doğal döngüleri, doğal olmayan ritimlere
büründürülmüştür.”· En çok da buna tanık olduk. Tanık olduk çünkü
omurgasızlığı ağrıyan şehrin tüm yükünü omurgamızda bildik…
Moria Pia
2009 Çanakkale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder