25 Ocak 2012 Çarşamba

CAN SIKINTISININ SIKILMADAN ANLATTIKLARIDIR:




Ankara’da Nefes Bar’da fanzini eline alan bir arkadaşın fanzin tanıtım köşesinde kendi çıkardıkları fanzinin tanıtımını görmesi ve şaşırması… (fanzinler, fanzinleri reklâm etmez varlıklarını paylaşır)
Yine aynı mekânda bir İngiliz’e yanındaki arkadaşlarının çevirisiyle can sıkıntısı vermemiz… ( yurt dışına da açıldık mı ne acaba geyikleri, karıncaları)
İstanbul’da Kara Kedi Kültür Merkezinde gözleri görmeyen bir arkadaşımızın fanzini dağıtan arkadaşımızı her seferinde sesinden tanıyıp “yeni sayı çıktı mı?” diye sorması ve alması… (dağıttığımız mekânların ve oranın müdavimi insanların müdavimiyiz artık.)
ODTÜ’de bir hocanın odasına girip fanzini anlatmamız onun da fiyatının “ne verirseniz…” olması üzerine “iki poşet çayım var” demesi… Bir dahaki sayıda onun yanına yeniden uğradığımızda yeni sayı için bize pipo, pipo tütünü, kaymaklı bisküvi, birkaç lira ve odasında bulunan bir başka fanzini vermesi… (yaşasın takasta kolaj!)
            İstanbul’da fanzini dağıtmak için birçok mekâna giden arkadaşımızın o mekânlarda Arif Damar ile karşılaşması ama yüzünü tanımadığı için fanzine dair iletişim kurmaması, en sonunda Arif Damarın arkadaşımıza ‘bana niye sormuyorsun?’ diye çıkışması… (Sözünüzü de yüzünüzü de çok sevdik usta!)
            İzmir’de, 12 yıl önce çıkan ve bizi fanzinlerle tanıştıran ‘değil o da değil’ fanzininin yeni bir sayısıyla karşılaşmamız… (ne büyük bir heyecandır o sanki yıllardır göremediğin bir dostunu görmüş gibi…)
            Ankara da Hacettepe üniversitesinden Kızılay’a gitmek için otostop çektiğimizde bizi alan bir sürücüye teşekkür etmek için ona fanzin vermemiz… (Sadece otostopta dağıtım yapsak binleri bulur.)
            İlk sayıyı dağıtmak için Ankara’ya gittiğimizde, Don Kişot Osman Akkuşun yeni açtığı mekânda, bize sandalyeleri ve masaları temizlememiz karşılığında kahvaltı ısmarlaması… (Cebimizde de beş kuruş yoktu hani...)
            ‘Baba fanzinde yazıyorum’ dediğimde adını öğrendikten sonra kahkahalara boğulup ‘sen değişsen…’ diye başlayan cümleyi kahkahadan bitirememesi… Benim telefonu kapatmam… Derin bir can sıkıntısı…
            Ankara’da sokakta stant açan bir arkadaşla bir mekânda karşılaşıp ona fanzini bir şey beklemeden vermemiz, bir sonraki sayıda sokakta standının başında onu görüp yeni sayıyı verdiğimizde ‘ya ben size geçen sayıda da bir şey veremedim’ deyip ‘stanttan istediğinizi alın’ demesi… ( the Doors ve Ravi Shankar kasetleri bir de el yapımı cillop gibi bir cüzdan)
            İsimlerini veremeyeceğimiz çalışanların, dolayısıyla isimlerini veremeyeceğimiz mekânlarda, patronlarından habersiz, müşterilerle can sıkıntısı için iletişim kurmamıza izin vermeleri… ( Emeğin dayanışması desek sevimli bir selam göndermiş oluruz sanırım…)
            İzmir’de bir şiir dergisinin ofisini ararken dergideki adresin olduğu yerin bir ailenin yaşadığı ev olduğunu, evin ofis olarak da kullanıldığını öğrenmemiz… Orada yaşayan kadın ve kızının misafirperverliği… Kızının bize getirdiği çayın aslında sıcak su oluşu… Zihinsel bir sorunun böylesi içimizi ısıtışı…
            8. sayının dağıtımında aynı kişi ile İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da karşılaşmamız. ‘Siz kaç kişisiniz?!’ diye şaşkın nidası, ‘Dağıtım için iki kişiyiz’ dediğimizde ‘biz sizi otuz kırk kişi sanıyoruz’ diye şaşırması… (gönül verdikten sonra 2=40 diyoruz, böbür böbür:P)
            ‘Can sıkıntısı diye bir fanzinimiz var’ diyerek giriştiğimiz diyalog kurma çabasına ‘zaten canımız sıkılıyor!’ diye bize çıkışmaları insanların… ( bu cünlenin de böle düşük olması…)
            Adana da üniversitede açtığımız can sıkıntısı standının önüne koyduğumuz ‘sıkılıyorum öyleyse varım’ pankartının arkasında bir arkadaşımızın fena halde sıkılması. Pankartı ve arkadaşımızı gören insanların kahkahalarla gülüp arkadaşımızla sohbete girişmesi… (can sıkıntısı kolektif bir ruh halidir diyesimin gelişi…)
            Eskişehir’de 6.45 barda, orada müzik yapan DJ arkadaşın fanzin karşılığı bize istek parça çalması… (The Doors’dan bir parça ama arkadaşlar hangisi olduğunu anımsamıyor.)
            İstanbul’da bir mekânda arkadaşımızın fanzin için bir masaya gitmesi, masadaki grubun arkadaşımıza ‘bırak fanzini otur bir bira iç’ diyip masaya davet edişleri, masadaki kadının arkadaşımıza ‘en son ne zaman seviştin?’ sorusuna aldığı cevapla ‘ha senin ondan canın sıkılıyor’ demesi…( Cevap arkadaşımızın özel alanıdır o sebeple biz bile merak edemiyoruz. Ama mail yoluyla kamuoyu oluşturulabilir ve cevap ağzından kerpetenle alınabilir.)
            İthaki yayınlarından çıkan Edgar Allen Poe kitaplarına göz dikip yayın evine gitmemiz. Yayınevinde çalışan kadının (tam görevini bilemiyoruz, zaten samimiyeti yeter.) fanzini alıp ‘benim o kitapları vermeye yetkim yok ama…’  deyip kendi kütüphanesinden başka bir kitap vermesi… Aynı akşam can sıkıntısının maillerine baktığımızda kadının ‘fanzininizi okudum yarın gelip Poe kitaplarını alabilirsiniz’ demesi… (Artık bizimde Poe kitaplarımızın kütüphanemizden bize gülümsemeye başlaması...)
            Yazan bir arkadaşımızın babasının ‘Can sıkıntısı çıkmıyor mu canımız çok sıkılıyor.’ Demesi…
            Yazan bir arkadaşımızın, dağıtan bir arkadaşımızla sevgili oluşu… ( Aşk her yerde, şimdi değilse ne zaman? Yolda değilse nerede? )
            Adana’ya imza günü için gelen Küçük İskender’e fanzin veren arkadaşımızın muhabbet esnasında sıkıntıdan bayılması… (Açtım ondan diye açıklaması ama bizim buna inanmamız…)
            Çukurova üniversitesinde bir hocamıza her sayıda ısrarla gidip hocam bu sayıyı da almıyor musunuz diye sormamıza rağmen onun da ısrarla almamaya devam etmesi…
            Ege üniversitesinde bir hocamızın her sayıda bizi ilgiyle karşılayıp fanzin karşılığı bize kendi çektiği fotoğraflardan büyük boy bir tane vermesi… ( Kendi sanatını kendin paylaş, elden paylaş, yapana da yapıta da dokun. Yaşadığını hissediyor insan. )
            Ege üniversitesinde çalışan İhsan Oktay Anar’ın fanzine karşılık cebindeki paradan ‘bu da benim çay param!’ diye ayırdığı kısmın gerisini bize vermesi…
            Ankara’da fanzin dağıtan arkadaşımızın oturduğu bir masada iletişim kurduğu kişinin ‘bu benim en kötü günüm.’ demesi… İşinden ve sevgilisinden ayrılan arkadaşla iki saatlik bir sohbet… İletişim kurmak için alınan telefonlar onun yazdığı sekiz ayrı mail adresi… Ertesi gün sabahında bizi araması…  (ne denli yalnızlaşmışız üzerine yeniden ardı ardına süzülen dizeler…)
            Otobüs yolculuğuna çıkmadan İstanbul’da ulaştığımız birinin yolculuğun molasında okuduklarının ardından bize telefonla ulaşıp duygularını belirtmesi… (hissetmek ertelemeye gelmez. )
            Can sıkıntısını okumuş arkadaşların bize ulaşıp ‘doğu turu yapıyoruz yarın bizi misafir eder misiniz’ demeleri… Onları karşılamak için İstanbul’a gitmeyi bir gün ertelememiz… Adana’ya gelmeleri… Sıcak sohbetler…
            Ankara’da günün yorgunluğunun ardından dost sohbetleriyle dolu bir eve doğru şehir içi otobüste yolculuk eden arkadaşımızın, Ursula le Guin okuyan biriyle karşılaşması, iletişim kurması, fanzin vermesi…
            Çanakkale’de oturduğumuz Han Bar’da karşı masada oturan arkadaşların bilgisayarının masa üstündeki fotoğrafı çok beğenip laf atmamız, tanışmanın ardından gelişen sohbetler, şimdiye dek yayınlanan fanzinlerin sayfalarının fotoğraf formatları ile o fotoğrafı takas etmemiz, fotoğrafı bu sayıda yayınlamaya karar vermemiz…
            Adana’dan gelen arkadaşların Çanakkale’de güneşin 21’den sonra batmasına ve havanın çok geç kararmasına şaşırmaları… Hep birlikte güneş batışlarına boğaza koşmalarımız… Gün batımı çayları, çitosları, sucuk ekmekleri…
            Tüm bunları anımsamak için geçirilen zamanın bellekten kayboluşu… Saatin, biz bunları yeniden anımsarken ve yazarken birden 05.11 oluşu…
            Ve daha ne anlar, ne yollar, ne mekânlar, ne insanlar, ne güzellikler
            Ve daha neler… 
            Neler?


       Yaşayanlar: Ayzer, Süveyda Sezgin, İkiden_sonra, Moria Pia
       Hazırlayan: İçimizden en az biri romantik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

UZUN SAP

Sol ayağıma de ki Delile… I.                      PERDELİ sen bana dokunduğunda Venedik’te bir çan zincirlerinden boşalıp sokaklarda ...