Bu sabah bir “sadece”ye dolayıp boynumu
Ayaklarımı yere bastım bir kez daha ve bir adımla bin anlam
ağlar unutma…
Kendi
kalabalıklarında iken aklına ilişiveren o sadece yürümek istediğin orman, sadece birkaç saat üzerinde heşeyi
unutmak, uykuya varmak istediğin o hamak, sadece haftasonu gidip görmek
istediğin o göl, o çam ağacı, o milli park, geri dönmelerinde gölgenin bir ton
daha siyah olmasına yetmiyormuydu? Bir kez bile demez işte insan kurulu olanın
içinden kendisine “neden? “ diye… ve
sadece bu sadeceler için kurulu bir düzen var bilirsin… hiçbir manzara masasız
ve çaysız ve bedelsiz değil artık…
Sadece
dokunmak istediğin her şeyde kalmıyor mu sanıyorsun parmak izlerin, izlerin
derinliği, derindeki çatlaklar, çatlaklardan akanlar…
Sadece ağaçlarına,
çukurlarına, mağralarına gediklerine, gölgelerine kokusana kapılmak için
geldiğin o orman, ayaklarından, nefesinden, sigarandan, tükrüğünden sende
biriken o herşeyden ve bırakıp kaçarcasına gittiklerinden nasiplenmiyor mu sanıyorsun…
Sadece sarılmak
, sadece öpmek… sadece bunu istemek….
Bacaklarının
arasında “lütfen ateş yakmayınız” levhası, göğüslerinde”yüzmek tehlikeli ve
yasaktır”, kollarında “dokunmadan bakınız”, kalbinde “m.s. 21. yy inancını
yitirmiş epik”. Değilim bunların hiç biri… Ben kimsenin modern “şey”lerinden
biri değilim. Getirdiğin tüm marazları unutturup, yeniden o marazlar alemine
dönerken sana el sallayacak. Bireylik tahtına, makul ve mağrur olana el
sallayarak gönderecek o rüzgar.... rüzgar da değildir öyle inan.
Sadece
sarıldığım bir ağacın gölgesinde aklımı kaybedebilecek kadar kollarımla, sadece
kül doktüğüm o küllüğün camında gözlerimi görebilecek kadar nefesimle, sadece
okumuş olduğum bir tarih kitabından süzdüğüm cinnetimle, sadece sevdiğim o
adamaların kül kokulu nefesinden devşirdiğim tırnağımla, sadece dirdiğim
kelimelerden örülmüş tel örgülerde kuruttuğum etimle, ben sadece bunlar iken…
sadece!
Sen
sadece kaçmak istedin, kaçamadıklarından. Sen kaçamadıklarının sorumluluklarından
kaçamayacağını uzattın kollarınla, değiştiremeyeceklerinin yılgınlığından bir
anlığına uzak kalmayı, savrulmayı uzattın.
Verdiğin anlamları yıkıp yerine
yenilerini koyamayacağının itirafını, o apartman dünyanı. Baki bir ateşin konforunda ısınırken, yeni bir yer , yeni bir biçimde ateş
yakmayacağına kani iken, olduğundan serinliğe uzattın bedenini sadece, kızgın
kumlardan serin sulara bir anlığına da olsa… ayaklarını uzattığın otsuz lakin
konforlu bahçenden bostanıma daldın…
Ve
artık derki sana o deniz, o ruzgar, o orman ve o özlem: sen sadece sarılınabilek bir
şeysin bir beden için, sadece öpülünebilecek bir dudak… bir gün sadece bunlara ihtiyacım olur
ise gelir kapına bir serinler kaçarım kendi hayatıma…
Şimdi
bu mektubu al lütfen ve koy bir şişeye, umarım ulaşır attığında aklındaki denizin kumsalından bir çöle…Kim bilir denir ise bir gün, hayattan bir kadeh, sadece
sigaramdan bir de… çünkü insan sarınırken de içine alır… değil ki “sadece”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder