2 Nisan 2012 Pazartesi

bir “sadece”ye dolayıp boynumu


Bu sabah bir “sadece”ye dolayıp boynumu
Ayaklarımı yere  bastım bir kez daha ve bir adımla bin anlam ağlar unutma…
                Kendi kalabalıklarında iken aklına ilişiveren o sadece yürümek istediğin  orman, sadece birkaç saat üzerinde heşeyi unutmak, uykuya varmak istediğin o hamak, sadece haftasonu gidip görmek istediğin o göl, o çam ağacı, o milli park, geri dönmelerinde gölgenin bir ton daha siyah olmasına yetmiyormuydu? Bir kez bile demez işte insan kurulu olanın içinden kendisine “neden? “ diye…  ve sadece bu sadeceler için kurulu bir düzen var bilirsin… hiçbir manzara masasız ve çaysız ve bedelsiz değil artık…
                Sadece dokunmak istediğin her şeyde kalmıyor mu sanıyorsun parmak izlerin, izlerin derinliği, derindeki çatlaklar, çatlaklardan akanlar…
                Sadece ağaçlarına, çukurlarına, mağralarına gediklerine, gölgelerine kokusana kapılmak için geldiğin o orman, ayaklarından, nefesinden, sigarandan, tükrüğünden sende biriken o herşeyden ve bırakıp kaçarcasına gittiklerinden  nasiplenmiyor mu sanıyorsun…
                Sadece sarılmak , sadece öpmek…  sadece bunu istemek….
                Bacaklarının arasında “lütfen ateş yakmayınız” levhası, göğüslerinde”yüzmek tehlikeli ve yasaktır”, kollarında “dokunmadan bakınız”, kalbinde “m.s. 21. yy inancını yitirmiş epik”. Değilim bunların hiç biri… Ben kimsenin modern “şey”lerinden biri değilim. Getirdiğin tüm marazları unutturup, yeniden o marazlar alemine dönerken sana el sallayacak. Bireylik tahtına, makul ve mağrur olana el sallayarak gönderecek o rüzgar.... rüzgar da değildir öyle inan.
                Sadece sarıldığım bir ağacın gölgesinde aklımı kaybedebilecek kadar kollarımla, sadece kül doktüğüm o küllüğün camında gözlerimi görebilecek kadar nefesimle, sadece okumuş olduğum bir tarih kitabından süzdüğüm cinnetimle, sadece sevdiğim o adamaların kül kokulu nefesinden devşirdiğim tırnağımla, sadece dirdiğim kelimelerden örülmüş tel örgülerde kuruttuğum etimle, ben sadece bunlar iken… sadece!
                Sen sadece kaçmak istedin, kaçamadıklarından. Sen  kaçamadıklarının sorumluluklarından kaçamayacağını uzattın kollarınla, değiştiremeyeceklerinin yılgınlığından bir anlığına uzak kalmayı, savrulmayı uzattın.  Verdiğin  anlamları yıkıp yerine yenilerini koyamayacağının itirafını, o apartman dünyanı. Baki  bir ateşin konforunda ısınırken,  yeni bir yer , yeni bir biçimde ateş yakmayacağına kani iken, olduğundan serinliğe uzattın bedenini sadece, kızgın kumlardan serin sulara bir anlığına da olsa… ayaklarını uzattığın otsuz lakin konforlu bahçenden bostanıma  daldın…
                Ve artık derki sana o deniz, o ruzgar, o orman ve o özlem: sen sadece sarılınabilek bir şeysin bir beden için, sadece öpülünebilecek bir dudak… bir gün sadece bunlara ihtiyacım olur ise gelir kapına bir serinler kaçarım kendi hayatıma…
                Şimdi bu mektubu al lütfen ve koy bir şişeye, umarım ulaşır attığında aklındaki denizin kumsalından bir çöle…Kim bilir denir ise bir gün, hayattan bir kadeh, sadece sigaramdan bir de… çünkü insan sarınırken de içine alır… değil ki “sadece”…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

UZUN SAP

Sol ayağıma de ki Delile… I.                      PERDELİ sen bana dokunduğunda Venedik’te bir çan zincirlerinden boşalıp sokaklarda ...